10.17.2008

Sevgi nedir?

Sevgi iyilikti
Dostluktu
Sevgi emekti…
Bizler sevmeyi unuttuk. Hatta bizler hiç sevmeyi öğrenmedik. Kaçtık. En bitmez denilen ilişkiler bile gün geliyor unutuluyor. Birbirine sevdiğini söyleyen, asla vazgeçmem diyen kişilere bakıyorsunuz ki, zaman gelmiş feda edilmiş bu sözler. Neye? Paraya, çevreye, kariyere, ona buna şuna…Çokta önemli değil neye olduğu. Yazılan birkaç şiir, söylenen birkaç şarkı, biraz gözyaşı, bedel olarak verilen. Peki ya emek ? Dostluk? İyilik? Sadakat?
Okuduğum satırlar “insanlık bugün ikinci tas devrini yaşıyor. Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey yumuşacıktı. Sadece evleri ve aletleri taştandı. Şimdi ise her şeyimiz yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taşlar vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki.. diyordu.Çokda doğruydu…
Bunca şeye rağmen yinede inanıyorum ben. Biryerler de bir olmayı başarmış, birbirlerinde kaybolmuş, sevmeyi bilen kişiler var. İnanıyorum…
Sevelim… Tepeden tırnağa , yerden göğe sevgiyle dolu olalım. Hesapsız kapayalım gözlerimizi. Eminim ki kaybedeceklerimiz kazanacaklarımızdan çok olmayacak.

10.16.2008

Futbol ve hakem

Futbol hakem hatalarının azaltılması için ortaya atılan iki belirgin çözüm var. İlki 5. hakemin ekran başında oturması ve kritik pozisyonların tekrarını görüp orta hakemi kulaklığından uyarması. Bu yöntemde standartı sağlamak pek mümkün görünmüyor. İkincisi, geçen gün 1935'de Barselona derbisinde kale arkasında oturan çizgi hakemleri günümüze uyarlamak. Bunu destekleyen de UEFA başkanı Platini. Slovenya-Slovakya U-19 maçında bunun denemesi yapıldı ve Platini maçı stadyumda izledi. Orta hakem, 2 yardımcı hakem ve 4. hakemle beraber 2 cezasahası hakemi görev yaptı bu maçta. Artı 2 olarak görev yapan bu hakemler maçı kale çizgisi kenarında seyrediyor ve gerek görürlerse ceza sahası içine de girebiliyorlar. Yine son karar veren orta hakem. Bu denemede çizgi hakemi bir penaltı uyarısı yaptı ve orta hakem de bu karara uydu. Amaç gol bölgesindeki hataları minumuma indirip skora direkt etki eden hakem imajını ortadan kaldırmak. Platini çok memnun kalmış bu denemeden. İtalya Kupası'nda bu sezon hakem komitesi başkanı Collina'nın +2 hakemi deneyeceğini yazıyor İtalyan medyası. Bu çözümün kural haline gelmesi ise elbette ki zaman alacak. Muhafazakar İngilizlerin bu işe olur vermesi o kadar da kolay değil. En büyük sorun ise maçlara 6 hakem bulmak elbette. Örneğin İtalya gibi futbol bir ülkesinde 2. ligin altındaki tüm lig liglerde 4. hakem görevlendirilmiyor. Bu kadar hakemi her ülke ne zaman nasıl yetiştirecek en büyük soru işareti bu. Arada bir medyada geleceğin meslekleri manşeti atılır. Ben de bir katkıda bulunayım. Geleceğin mesleği hakemlik. 90 dakika kale arkasında bedava maç seyredecek, arada bir penaltı, kaleciye faul vereceksin; üstüne para alacaksın... 1935'e göre tek zorluğu altına bir sandalye vermeyecekler...

10.14.2008

Tehlike ve Fırsat

Bildiğiniz gibi "Çin alfabesi" harflerden değil "ideogramlardan" oluşur. Örneğin Çince "kriz" kelimesi oldukça ilginç iki simgenin yan yana gelmesiyle hayat bulur.
ABD'nin efsanevi Başkanı John F. Kennedy senatörlüğü sırasında eski Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'a bir toplantıda sormuş: "Bu iki garip şekil bizim dilimizde neyi ifade ediyor?" Dulles yanıt vermiş: "Çincede tek başına kriz diye bir kelime yoktur; ‘tehlike' ile ‘fırsat' simgeleri yan yana getirildiğinde ‘kriz' anlamı taşıyan yeni bir kelime meydana gelir!"
Başkanlığı sırasında Kennedy bu hoş anekdotu hatırlar ve "strateji toplantılarında" sık sık gündeme getirirmiş. Mesajlarında Çin bilgeliğine gönderme yapmayı da unutmazmış: "Kriz denilen şey algılayan kişinin derecesine göre değişen bir kavramdır; ‘kriz' kimi için hayati bir tehlikedir, kimi için de bir büyük bir fırsat!"
Gerçekten de gündemi işgal etmeye başlayan bugünkü mali kriz alınan tüm tedbirlere rağmen önlenemeyecek gibi görünüyor.
Ben yine de bu krizin tıpkı bir Çinli gibi çeşitli tehlikeler yanında büyük fırsatları da içerdiğine inanıyorum.
Bugün ABD krizinin Çincedeki anlamına uygun olarak önce "olası tehlikeleri" üzerinde duracağım. Gelecek yazımda ise "onun yaratacağı fırsatlar üzerine" eğileceğim. Ancak bunlar ekonomik olmaktan çok "toplum psikolojisi" üzerine yoğunlaşan tespitler olacak.
İşte "hafifletilmiş krizin" marjinal etkilerinden bu işin uzmanlarına göre "toplumsal davranışlarda" hemen hissedilebilecek ilk önemli tehlikeler:
Devletçiliğe meyleden politikalar nedeniyle "bürokratik müdahaleler" güç kazanacak. "Merkezde" (ABD'de) bürokrasi eliyle kemerler sıkılırken; "çevrede" (diğer ülkelerde) bu rolü doğrudan şirketler üstlenecek. Bu sonuç yalnız "ekonomileri" değil, "toplumların alışkanlıklarını" da büyük çapta değiştirecek.
Ekonominin bir ölçüde içine kapanması toplumları "daha karamsar" yaparken, bireyler "füg" (kaçış) etkisiyle marazi bir dünyanın içine itilecekler. Sigara, alkol ve uyuşturucu tüketiminde de yeniden hissedilir artışlar olacak.
Gelişmekte olan toplumlarda "laik duygular" yerine "daha tutucu bir yaşam tarzı" egemen olacak.
Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelerde "orta üst sınıfın" (upper-middle) tüketim alışkanlıkları "alt sınıfın üst kesiminin" (upper- lower) kabulleriyle yer değiştirecek. Tüketim güdülemeleri "bu hâkim sınıfın normlarına göre" yeniden inşa edilecek.
Üçüncü ülkelerde kadının ekonomik özgürlüğünde önemli düşüşler yaşanacak. "Sosyoekonomik kararlarda" inisiyatif "büyük ölçüde" yeniden erkek bireylere geçecek.
MALİ OLGULAR DIŞINDA ŞİRKETLERDE HİSSEDİLECEK 5 NEGATİF AYRINTI

1* "Ürün yaşam dönemleri" (product life cycles) görece kısalacak. Bazı ürün grupları piyasadan silinirken, yeni ürünlerin pazar arzında ciddi yavaşlamalar olacak. Reklam yapmayan (yapamayan) markalar ciddi dar boğazlarla girecekler. Pazar "yeni markaları sindirmekte" güçlük çekecek.

2* Yasaların sınırlandırmasına rağmen büyük şirketler ile bazı sektörler arasında "örtülü işbirlikleri" (tacit cooperation) oluşacak. Fiyata duyarlı ürünlerde dominant markaların keskin rekabeti nedeniyle ani birleşmeler yaşanacak. Aynı süreç "hızlı tüketim sektörlerinde" de görülecek. Büyük "alışveriş merkezleri" görece küçülürken çok reyonlu "mega marketlerin" sayısı artacak.

3* Teknolojik ilerlemelerdeki yavaşlamaya paralel olarak tüm pazarlarda "yenilik yaklaşımları" eski hızını yitirecek. "İnovasyon uygulamaları" daha küçük işlere odaklanacak. Ev ve kişisel ofis ortamından yürütülen işlerde patlama yaşanacak. Bu süreç "internet destekli işlere" olan ilgiyi artıracak. Şirketlerde personel devri hızlanacak, iş değiştirmeler çoğalacak.

4* Şirketlerin rekabet ortamında uyguladığı "benchmarking sistemi" (karşılaştırma, rakiplerden daha iyi olma arzusu) aşamalı olarak körelecek. Verimlilik "kaliteye" göre değil; "miktara" göre şekillenecek.

5* "Harcamayı motive eden güdüler" azalacak. Reklamcılar kriz dönemlerinde uyguladıkları "alan kazanır kurgusuna" ağırlık verecekler. "Harcama" yerine "tasarruf" konuşulacak. Kredi kartlarında "özendirici yeni uygulamalarla" krizin etkileri nispeten hafifletilmeye çalışılacak.

10.10.2008

Kriz Türkiye için bir fırsat olabilir mi ?

Konu "krizin yaratacağı fırsatlar" olunca ünlü ekonomist Galbraith'ı hatırlamadan edemedim.John Kenneth Galbraith çöküş ve yükselişiyle her iki Amerika'yı en canlı yaşayan tanıklardan biridir. 1929 krizinin hemen ardından California Üniversitesi'nde doktora yaptı. Krizin atlatıldığı yıllarda "kriz anatomisi" üzerine Harvard'da dersler verdi. Asıl tecrübelerini ise 2. Dünya Savaşı sırasında "Amerikan Fiyat Kontrol Dairesi"ni yöneterek kazandı. Dünya çapında ünlenmesini sağlayan ise birçok dile çevrilen "The Affluent Society" (Zengin Toplum) adlı eseri oldu.Galbraith günümüz krizlerinin yapıcı rolüne işaret eden ender iktisat düşünürlerinden biridir. Ona göre 1929 krizi olmasaydı bugünkü bilgi toplumu da olmayacaktı. Endüstri toplumunun muharrik (devingen) gücü paraydı; oysa bilgi toplumunda güç, bilginin kendisiydi. Dolayısıyla bilgiye sahip olan toplumlar çok para yitirseler de bilgi sayesinde kaybedileni daima geri kazanacaklardı. Dolayısıyla dünyada bundan böyle hiçbir zaman 1929 benzeri krizler olmayacaktı. Zaman acaba Galbraith'ı haklı çıkaracak mı? Onu elbette önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak onun gözüyle Türkiye'ye baktığımızda "bilgi"yi henüz tam yakalayamamış bir toplum olarak işimiz epeyce zor görünüyor. Ama şu da bir gerçek ki, aktif nüfusun önemli bölümü gençlerden oluşan Türkiye bu tehlikeyi eninde sonunda atlatacak. Kısacası, biz de finans kesimi paniğe kapılmaz ve reel sektörü canlı tutmayı başarabilirse her kesimden yepyeni fırsatların filizleneceğini söyleyebiliriz. Üstelik bunların içinde öylesine fırsatlar olacak ki her biri "insan faktöründen" bağımsız kendiliğinden şekillenecek.Türkiye'nin tüm şanslarını burada açıklamam imkânsız ancak önemli "3 majör fırsatı" şimdiden dillendirmemde yarar var!

KRİZİN TÜRKİYE'YE GETİRECEĞİ 3 BÜYÜK FIRSAT
1. Krizin yarattığı etkiyle "sosyal", "ekonomik" ve "jeopolitik" alanlarda AB, Türkiye'ye yaklaşmak zorunda kalacak. Avrupa kamuoyunda hayati ihtiyaçlar için Rusya'nın değil Türkiye'nin "köprü olabileceği" kanısı yaygınlaşacak.2. Enerji kaynakları konusunda Batı'nın Ortadoğu'ya olan bağımlılığını dengeleyecek yeni stratejiler ortaya konacak. Kapitalizmin görünmez elleri tarafından "rezerv" olarak "sumenaltı edilen" bazı enerji dosyaları açılmaya başlanacak. Bu dosyalara konu olan ülkelerin başında Türkiye ve onun kıta sahanlıkları var. 3. Irak işgali sonrası petrol zengini ülkeler finansal açıdan yeni bir tahkim politikası uygulayacaklar. Bu sayede İstanbul, kriz sonrası dönemin en önemli finansal lojistik merkezlerinden biri haline gelecek.

ŞİRKETLERE PAZARLAMAYLA İLGİLİ 10 ALTIN ÖNERİ
1. Kriz zamanında yapılacak reklamlar markanızın bağışıklık sistemini güçlendirir, en etkili reklamlar kriz döneminde yapılanlardır. 2. Dış ticaretten istatistik olarak en az etkilenen ülkelerden biri Türkiye olacaktır. Türkiye'nin ihracatı tüm zorluklara rağmen devam edecektir. İhracatınızın sağlığı için "Turquality Programı"na üye olmaya bakın. 3. Şirket ortaklarını ikna edin. Şimdi kâr payı dağıtma zamanı değil yaşamı sürdürme (survival) zamanıdır. Birkaç yıl için kazançlarınızı otofinansman yoluyla sermayeye ekleyin. Bu güçle pazarlama faaliyetlerinizi tahkim edin.4. Panik ve korku en büyük düşmanınızdır. Paranoid sendrom tablosuna girmiş yöneticileriniz yanlış işler yapabilir. Ya daha iyi bir yöneticiyle çalışın ya da birkaç aşamalı etkin bir kriz komitesi kurun.5. Paniğe kapılıp temel stratejilerinizi değiştirmeyin. Örneğin krizde fiyatla oynamanın markanızı mahvedecek bir kısırdöngü olduğunu unutmayın.6. Satış devir hızı düşük ürünlerinizi mamul yelpazenizden hemen çıkarın. Mevcut enerjinizi tümüyle "hızlı ürünlere" yönlendirin.7. Markanızı keskin hatlarla farklılaştıracak yeni kurgular yaratmaya bakın. Söyleminiz "fiyatla" değil, daima "yararla" ilintili olsun. 8. Hızlı devinimi olan ürünlerinizi iki yönde çeşitlendirin: "Büyük ekonomik ambalajlar" ve "küçük pratik ambalajlar!" 9. Yenilik heyecanınızı yitirmeyin! Bakir alanları keşfetmeye çalışın. Örneğin gıda ve enerji sektöründe henüz keşfedilmemiş parlak fırsatlar olduğunu göreceksiniz!10. Tüm müşterilerinizin kredi limitlerini bir kez daha değerlendirin. Limit dışı kalabilecek bölümler için yeni güvenceler almayı unutmayın

Nakit kraldır...


Tek bir cümle: Nakit kraldır
Bu yazıda "her şeyi basit görüp, olanları algılayamayan padişahın vezirinin hikayesi eşliğinde, olacakları aktardım". Daha ne yazayım! Bugün, sizlerin de bu sayfanın ve diğer gazete yazılarımın arşivinde bulabileceğiniz tespitlerimi, o yazılardan alıntılar halinde sizlere aktarmak istiyorum. Evet, 2007 Kasım ayı başından itibaren bu köşede neler paylaştık?
"...1- Yüksek petrol fiyatından ortaya çıkan "marjinal para" dünya genelinde "finansal genleşmeye" yol açıyor.
2- Sebebi ne olursa olsun sonsuza kadar herşey aynı anda yukarı gidemez. Denklemin bütün bileşenlerinin aynı anda değerlendiği yapı "sınırlı bir süre" devam ettirilebilir. Genel kırılmaya paralel olarak Türk piyasalarında da değişimler gelecektir. Ne yapalım derseniz, tek bir cümle yeter nakit kraldır!
3- 11 Kasım 2007'den itibaren yaptığımız gözlemlerde "2003 sonrası finans piyasalarını yukarı götüren ana motorun yakıtı olan yüksek petrol fiyatının" son dönemde piyasalara eskisi kadar marjinal fayda sağlamadığını tespit ettik.

Olumsuzluğun arttığı bir dönem
4- 11 Kasım sonrası oluşan algılama içinde ABD Merkez Bankası (FED) kararının bozulmaya ilaç olacağı ve sistemin 2007 Kasım başında "düştüğü" genleşme dinamiğine geri döneceği iddialarına cevap aradık ve karşı tez olarak şu görüşü ortaya attık FED kararı "sistemin" bir bileşeni değil ve "yapının özünde" bir değişiklik yaratamaz. Evet, "olumlu" bir etkisi "indirim" halinde olacak ama "alınacak" her tedbir "sadece genleşmeden durağana dönen yapının çöküşe" gitmesini engelleme adına olacak.
5- Sistemin gelişimini çok iyi takip edenlerin son dönemde ortaya çıkan değişimi yani yükselen petrol fiyatının eskisi kadar piyasalara marjinal fayda sağlamadığını fark etmiş ve dikkate almış olmaları gerekir. Bu gerçeğe dünya genelinde "sorunlu kredi dinamiği de eklenince" karşımıza "dikkat yazısı" daha net çıkıyor. 2008 olumsuzluğun "arttığı bir dönem" olacak gibi görünüyor.
6- Sistem ne kadar genleşirse "sistemi kaosa sürüklememek" için konulması gereken güç miktarı da artar. Bu cümle "Entropi"nin en basit tarifidir. Bu kuralı piyasalara uyarlarsak piyasalar ne kadar yüksek seviyelerde ise onları daha yukarı götürmek için her dakika daha fazla güç gerekir. Bu aynen bir ağırlığı dağın tepesine taşırken her metrede daha zorlanacağımız ile özdeşleştirilebilir. Bu karşı görüş piyasalardaki yüksek petrol fiyatının düşen marjinal faydasını aklileştirir.

Dünyada kırılma yaşanacak
7- Bozulma sinyallerinin oluşmaya başladığını, FED kararlarının "durağandan" "çöküşe" giden süreci uzattığını ama sistemin kaderini asla "engelleyemeyeceğini" düşünüyorum. Yeni bir "devinim" ortaya çıkması için "sistemlerin" başlangıç-olgunluk-çöküş dönemlerini "gerçekleştirmeleri" gerekir. Sistem çöküyor!
8- 2001 yılının Eylül ayının 11. günü gerçekleşen "saldırı" ile dünya genelinde "tehdit algılaması" değişti. Bu değişim 1980-2001 "petrol fiyatını" 100 dolara kadar taşıdı. Ortaya çıkan fazla para dünya para ve sermaye piyasalarını "2007 Kasım başına kadar" tam tabiriyle "sırtladı". Son dönemde özellikle 2007 Kasım başından itibaren "bu yapının" artık genleşemediğini ve "sistemin kendi üstüne" büzüşme eğilimi taşıdığını görüyoruz... Bana göre 2008 yılı içinde dünya genelinde bu kırılmayı "yaşayacağız". Ne zaman derseniz zamanlaması "alınacak tedbirler" açısından çok önemli, zamanını önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz..."
Değerli dostlar, 2007 Kasım başından itibaren "paylaştıklarımızın çok küçük bir bölümünü" "gazete yazılarımın" arşivinden alıntılar ile aktardım! Şimdi "Neden ekonomi yazısı yazmıyorsun" diyenlere sesleniyorum "daha ne yazayım" !! Son bir cümle daha yazayım; Türkiye'deki "entel-dantel finans" kesimi ve özellikle siyasi otorite "ne olduğunu" ve "Türkiye'nin durumunu" hala bana göre kavrayabilmiş değil !
Kasım 2007'den beri 'nakit kraldır, oyun bitişe gidiyor, bu mortgage krizi falan değil kapitalist sistemin çöküş sürecidir' diye adeta parçalandım. O ...

'Amerikan Rüyası'nın sonu mu' !!!!



Krizin yansıması tasarruf

Benzin yokluğunu kabullenip ekonomik krizin yansımalarına odaklanıyorum. Gıda maddesi satan alış veriş yerleri dışındaki Mall'arda ve Outlet lerde işler kesat. Kesatlığın ana nedeni krizin yarattığı tasarruf ortamı. Bu tasarruf önce giyim kuşam sonra gezme tozma ve eğlence sonra da yeme, içme alanlarını vuruyor. Başka ülkelerde ilk sırada olan otomotiv sektörü tasarruf etkisi Amerika da tekstil ve turizmden sonraki tasarruf sırasında ama, o sektörde de sıkıntı had safhada. Amerikan otomotiv sanayi uzak doğu kökenli arabalar karşısında havlu atmış durumda. Ekonomik kriz nedir bilmeyen halk son yaşanan ekonomik kriz ardından ekonomik terimlerin aşinası olmuş. Televizyonlarda artık spor ve magazin programlarından daha çok ekonomi programları ve haberler dinleniyor. Yoğun bir tüketim toplumu olan ve her şeyi borçla alan Amerikan toplumunda tasarruf yaşamın her aşamasını açık bir şekilde hissediyorsunuz.

Bir çok bölgede akşam yemekleri genelde restoranlarda yenilir. Şimdi bir restorana gittiğinizde masanız hazır ve bir çok masayı da boş görmeniz olası. Yerleşim bölgelerine girip etrafınıza biraz dikkatli baktığınızda evlerin önlerindeki "Satılık" tabelalarının çokluğu dikkatinizi çekiyor. Ev fiyatları her geçen gün düşüyor. Hele, hele bankaya borcunu ödeyemeyenlerin evleri bankaya geri dönmüşse banka tarafından bedelinin altında ve sadece bankanın alacağı kadar fiyatla satılıyor. Bir çok yerde yarım kalmış yüzlerce inşaat görebilirsiniz. Şirketlere kredileri kesen bankaların kredi kartları limitlerinde de kısıtlama yaparak risklerini küçültecekleri ifade ediliyor. Bu söylenti gerçekleşirse günlük harcamalarda aynı oranda kısılacak ve tüketim bundan payını alacak. Tüketimin yavaşlaması üretimleri yavaşlatacak ve stoklar artacak. Böylece sıkıntı Reel sektöre de yansıyacak. İşte bu noktada korku dağları bekliyor.

Buharlaşan dolarlar
Bir çok kişi paralarını Lehman Brodhers'e ve diğer batan bankalara kaptırmışlar. Bu mağdurların çoğunun emekliler olduğu söyleniyor. Bir kafede sohbet etiğim Jhon adındaki emekli muhasebe uzmanı bana Lehman Broders'da 800 bin dolar kaybettiğini anlatıyor. Bir doktor dostumun 400 bin doları buhar olmuş. Bu nedenle kulaklar başka batan var mı konusuna ve Hükümetin batan finans kuruluşlarını kurtarma programında. Bush hükümeti vergi veren her kişiye ve 18 yaşının altındaki çocuklarına 600 dolar cep harçlığı vermişti. Toplam 182 milyar dolar tutan bu meblağın başarısız sonuç verdiğini, 600 dolarları alanların borçlarını ödedikleri ve piyasalara harcama anlamında yansımadığını bildiklerinden 700 milyar doların da aynı akıbete uğrayacağından korkuyorlar. Alabama, North Carolina ve Georgia da konuştuğum Amerikalı işadamları "kurtarma paketi işe yaramazsa sonrasını sadece biz değil tüm dünya düşünmelidir" diyor.

İŞSİZ KALMA KORKUSU
Konuştuğum işadamları da firmalarında büyük bir tasarruf çabası içindeler. Bu günlerde "Tasarruf tedbirleri üreten ve yöneten firmaların ve risk yönetimi satan firmaların" işleri çok iyi olduğu söyleniyor. İş hayatındaki tasarruf tedbirlerinin ilk ayağı dünyanın her yerinde personelden tasarrufla başlar. Amerika da da öyle oluyor. Küçük tasarruf sahipleri ve çalışanlar bankalardaki birikimlerini kaybetme korkularına ilaveten bir de işlerini kaybetme olasılığı morallerini hayli bozuyor. Borçla yaşayan bir toplum için iş sahibi olmanın önemini anlatmama gerek yok. Patronlar çıkardıkları işçi sayılarından bahsederlerken, işçileri bu korkunun verdiği stresle yaşıyorlar. İş yerlerine girerlerken kullandıkları kartlar çok önemli. Ertesi gün işe gittiklerinde ellerindeki o kart iş yerine girmesini engellemesi kovulduğunu anlaması için yeterli bir gösterge. Bu durumun en karlı çıkardığı meslek şüphesiz psikologlar.


Yayınlanan Üçüncü çeyrek işsizlik raporunda son Bir yıl içerisinde 605 bin kişinin işsiz kaldığı, işsizlik oranının yüzde 6.1 olduğu, son bir ay içinde işsizlik oranının yüzde 7.2 arttığı belirtiliyor. 2008 yılı üçüncü çeyreğinde işten çıkarılan sayısı 287.142 kişi ve son yıl işten çıkarılan sayısının nerede ise yüzde 50'si.

SEÇİM GERİ PLANA İTİLDİ
Benzin yokluğu ve ekonomik kriz seçim yarışını üçüncü plana itmiş. Benzin yokluğu kısa sürede bitecek ve Amerikalılar ekonomik kriz ve seçimlerle baş başa kalacaklar. McCane ve Obama'nın televizyon tartışmaları ekonomik krizin dahi gerisinde. Televizyon tartışmasında bazı Amerikalıya göre Obama önde bazılarına göre McCane. Sıradan vatandaşlar McCane'nin güçlü sermaye yanlısı görüntüsüne karşılık Obama'nın etnik yanını ön plana çıkarıyorlar. Obama ya "Hayır" demeyi ırkçılık olarak yorumlayanlar çoğunlukta. Obama'nın televizyon tartışmasında "İran ile dahi görüşürüm" demesini, dahası "Irak politikalarını eleştirmesini" olumlu görenler Obama ya güç veriyorlar. Obama konuşmalarında sıklıkla Irak , Afganistan , cephelerine 1 trilyon dolara yakın harcama yapılmasını, bunlara ilaveten İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerde yeni cepheler açma çabasını ekonomik krizin nedeni olarak gördüğünü söylüyor. İkinci dünya savaşından bu yana Amerika hep bir düşmana ihtiyaç duymuş ve düşman bulmakta zorlanmamıştır. Bu politikayı eleştiren iş adamları "bu politika artık bitmiştir, Amerika dostlar edinmeli ve ekonomiyi güçlü kılmalıdır" diyorlar. Bu düşünceyi Obama da benzer bir ifade ile seslendiriyor ve o da "çok düşman edindik dünyanın Amerika ya daha olumlu bakmasını sağlamalıyız" diyor.

ABD PAZARI KAYBEDİLDİ
Amerika benzin yokluğu , ekonomik kriz ve seçimlerle boğuşa dursun benim dersim mal satmak ve almak. Bu nedenle buradayım zaten . Yaptığım toplantılar ihracattan yana olumsuz. Tek sıkıntı Türkiye deki güçlü YTL ve düşük dolar. Burada öylesine düşük fiyatlarla mallar satılıyor ki, satış fiyatlarına baktığınızda hemen bir maliyet hesabı yapıp ümitsizliğe düşüyor ve "Ne işim var benim burada" demekten kendinizi alamıyorsunuz. Zaten rakamlar da bu sıkıntıyı açık, seçik gösteriyor. Amerika-Türkiye dış ticareti 13 milyar dolar ithalat ve 1.6 milyar dolar ihracat rakamlarıyla uzak ara Amerika'dan yana. ABD ile aramızda gerçekleştiremediğimiz Nitelikli Sanayi Bölgeleri bu rakamlardaki dengesizliğin en büyük nedeni. Son 5 yılda Amerikan dolarının dan YTL karşısında değer kaybetmesi ihracatımızın gerilemesine ithalatımızın artmasına neden olmuştu. Dolaştığım alışveriş merkezlerinde Türk malı nerede ise hiç yok. Bu merkezlerde Çin mallarının yanı sıra Malezya, Endonezya, Vietnam, Kamboçya menşeli mallar daha çok. Tasarruf nedeniyle tüketimin düşmesi fiyatlara yansımış. Belki moralinizi bozacağım ama Amerikan pazarı Türk ihracatçısı için artık kaybedilmiş bir pazar ve yakın gelecek için hiç umutlu değilim.





10.07.2008

İphone almamak için 22 neden

Bir ay kadardır IPhone 3G kullanıyorum, TR' de de herkes sanal kamp yapmaya başlamış o yüzden almadan önce keşke bilseydim dediklerimi yazayım dedim.


Şarjı çok az gidiyor, Vasat bir kullanım ile 1-2 gün civarı,

İnternet beklediğinizden çok daha yavaş, kapsama alanları aslında o kadar da kapsamıyor,

Wireless desteği kötü ve yavaş,

IPhone için kaliteli uygulama çok az, yazılımların yarısı arada bir kitlenip, uçuyor,

Kırmadan (jailbreak vs.) yükleyebileğiniz yazılım sayısı az,

Yazılım geliştirirken maalesef .NET ya da Java desteği yok,

Bir çok video formatını desteklemiyor,

Windows kullanıcıysanız ITunes + Quicktime kurmanız zorunlu ve bunların ikisi de birbirinden rezil ve Windows ortamında saçmalık derecesinde yavaş yazılımlar,

ITunes' un backup alması 1-4 saat arasında sürüyor, genelde sıkılıp MobileBackup.exe yazılımını direk sonlandırmak zorunda kalıyorsunuz.

GPS şaka gibi, internet olmadan çalışmıyor, çalıştığı zamanlarda da süper yavaş çalışıyor. Gerçek ve offline bir GPS yazılım ile gelmiyor, dolayısıyla eğer GPS özelliğini gerçek bir GPS gibi kullanmayı düşünüyorsanız şimdiden vazgeçin,

IPhone içerisindeki dosya, klasörlere direk erişim yok. Herşeyin ITunes üzerinden yapılması gerekiyor bu da senkronizasyon vs. gibi işleri çok zorlaştırıyor. Kendi bilgisayarınızın başında değilken IPhone' unuza müzik, video atmanız imkansız hale geliyor,

Pahalı,

MMS desteği yok,

Her ne kadar işim olmasa da kendi MP3 vs. dosyalarınınizdan ringtone yapmamanız başka salak bir limitasyon,

Ses ile kontrol, Kulaklık üzerinden çağrı kabul etme vs. gibi özellikleri yok,

Iphone 3G' nin bazı eski IPhone / IPod aksesuarları ile uyumsuz olması, Kendini şarj etmemesi vs. (bkz. IDragon)

Safari' de Flash' ın çalışmaması, buna rağmen youtube videoları özel yazılım ile çalışıyor,

PDF, CHM vs. adam gibi hiç bir formatı okuyamıyor olması. O kadarki aslında dosya transferi yapamadığınızdan ve dosya sistemine erişmedeğinizden HTML bile okuyamıyor diyebiliriz. Bu da e-book konseptini öldürüyor.

Apple her zamanki gibi mouse' da 2 butona ne hacet mantığı ile, Kopyala / Yapıştır sizin neyinize diyerekten böyle bir özellik sunmayı da gereksiz bulmuş. Ne de olsa salak bir sanal klavye ile 15 karakter şifre girme çok doğal bir iş.

Uzun listelerde scroll yaparken, parmaklarınızın ağrıması ve hayatınızın gözlerinizin önünde şerit IPhone uygulaması olarak geçmesi.

Kontakları SMS ile gönderememe (Bundan emin değilim, ben henüz bulamadım bulan varsa söylesin),

Video kayıt özelliğinin olmaması.